UTANÇ;İnsanların yaşadığı duygular, bireylerin yaşamlarında onlarla birlikte onların birer parçası gibi olan yapılardır. Bunlar her şeyden önce bireylerin farkında olarak hissettikleri duygulardır. Bazı durumlar da duygularımız adını koyamasak da insanların yaşadıkları ve bu süreçte farkında olamadıkları durumlarıdır. Duygular olumlu ve olumsuz olmak üzere kategorize edilmiş durumdadırlar. Olumlu duygular da bireylerin performansları yüksekken, olumsuz duygularda bireylerin performanslarında düşüş gözlenmektedir. İnsanlar da ortak özellik olarak bulunan bu olumsuz duyguları aramak oldukça kolay eylemdir. Bireylerin yaşamlarında sağlıklı performans sağlamaları açısından her zaman olumlu duyguları tanımlamak gerekmektedir. Yaşamının kötü alanlarında performanslarının bir anda yükselmesi amaçlanarak olumlu duygular devreye girebilmektedir. Duygularımız kişilerin yaşamlarına yön veren en önemli özellikleri taşımaktadırlar. Duygular olumlu oldukları zamanlar da insanların hayatlarına da olumlu özellikler katabilmektedir. Olumsuz olduklarında ise yaşamın her alanlarında da kendilerini oldukça rahat gösterebilmektedirler. İnsanların duygularının özellikleri herhangi bir koşulda yaşadıklarını değerlendirmelerde ve yaşamlarına birer yön verilmelidir. İnsanlar çoğu zaman duygularını hissedebilmek adına, biyolojik olarak da donanımlı olmaktadırlar. Ancak bireylerin kültürel ve sosyal çevrelerinden kaynaklı olarak duygularının da yaşanması şeklindedir. Bireyler duygularını nasıl yaşayacaklarını bu süreçler de hangi davranışları sergileyecekleri ve bir duyguyu hangi duygu ile eşitleyeceğini belirlemektedir. Ancak bu durum da dahi duygular tek başına yaşanmamaktadır. Duygular temel duygular ve ikincil duygular olarak birbirlerini takviye edici şekilde yaşanmaktadırlar. Duygusal süreçler ele alındığı zaman, insan davranışlarının en önemli yöneticileri arasında yer almaktadır. Yapılan literatür taraması sonrasında temel duygular kategorisindeki duygular ele alındığında, korku ve iğrenme hissi yaratan duyguların sadece bir motivasyonel ve davranışsal işlevleri varken, gurur, suçluluk ve utanç gibi temel duygulardan türetilen ikincil duyguların ise kişilerarasında ki diyalogları ve aralarında ki bağları düzenini sağlayan daha bir çok fonksiyonları mevcuttur. Utanç gibi duygularda ayrı yeten kişilerin kendilik bilinçlerini içeren duygular olarak adlandırılmaktadır. Bu temel duyguda ise benliğin değerlendirilmesi durumu olabilmektedir. (Yılmaz, 2019).
Yapılan literatür taraması sonrasında elde edilen bilgilerin birer sonucu olarak da, bize üzüntü veren herhangi bir durumlarda bizlerin de sorumlulukları bulunuyorsa üzüntü ile birlikte suçluluk veya da direkt olarak utanç duyarız. Suçluluk ve utanç duygusu yaşayan bireysel hatalar dolaşıla oluşan, yaşamda ki oluşan başarısızlıklar ya da toplumsal normlara göre doğru olarak ifadelendirilmeyen bir takım tutum ve hareket sonucunda yaşanan duygulardır. Bu duygulara neden olan olumlu olmayan duygu durumlarımız ahlaki olarak sınıflandırılmayan davranışları cezalandırma görevini üstlenmektedir. Böylelikle bu duygular günlük hayatımızda, sosyal davranışlarımızda bizleri yönlendirmede merkezi rolleri üstlenmektedir. Bu durum ile birlikte, ahlaki normal olarak doğru bir olgu olarak ifadelindirler davranışları yapmayı, iyi olmayan yada doğru olmayanlardan uzak uzak durmak için motivasyon ve enerjiye destek sağlamaktadırlar. Hem suçluluk gibi hem de utanç duyguları, kişilerin olumsuz öz değerlendirmelerinin sonucu ortaya çıkmaktadır ve kendilik bilinçlerine dayalı şekilde ilerlemektedir. Her iki duygu da kişisel hatalardan kaynaklı olarak tanımlanabilmektedir. Bu ortak noktalarda suçluluk ve utanç kelimesi birbirlerine karıştırılsa çoğu çalışmalarda, bu duyguların birbirlerinden apaçık bir biçimde farklarının olduğu saptanmıştır. Suçluluk ve utanç duygularının kavramsal tanımlamasında birbirinde ayrı birçok düşünce ortaya çıkmıştır. Örnek verilecek olursa, Freud’un psikanalitik kuramına göre, suçluluk duygusu egonun süper ego ile yargılanışından kaynaklanan ve sonucunda ortaya çıkan gerilimin ifadesidir ve süper ego oluşmadan gerçekleşme durumu yoktur. Utanç ise, gözetlemecilik ve teşhircilik gibi cinsel sapkın dürtüler üzerindeki kontrol olarak gösterilmektedir. Suçluluk ve utancın ayrılmasındaki başka bir fikir ise bu duyguları tetikleyen davranışların bireyin kontrollerinde olduğunu ya da olmadığını merkez olarak göstermektedir.
Bu düşünürlere göre, herhangi bir olumsuz davranışın bireylerin gayret göstermemesi sonucunda oluştuğu düşünmekte ise “suçluluk” kişinin yetersizliğinden dolayı olduğunu düşünülüyor ise “utanç” duygusunu oluşturur. Bu düşünceler eş zamanlı olarak suçluluk duygusunun otomatik bir cevap olarak olmayacağına, bu duygunun hissiyattın da ise kişinin sorumluluklarını almasındaki önemi vurgulamaktadır. Utanç ve suçluluk duygularının ayrımında ise önemli olduğu düşünülen ölçütler ise, genelleme ve özelleştirilen ayrımdır. Bu fikirler doğrultusunda ise duyguların meydana geldiği ortamlar da kişilerde suçluluk ya da utanç duygularının canlandırılması gerekmektedir. Erken yaşantı kuramcılarında, bu iki duygunun da ayrılmasında, yaşanılan duyguların da topluluk içerisinde yaşanıp yaşanmamasına dikkat edilerek hareket edildiği gözlenmektedir. Bu iki duygu arasındaki ayrılmada, suçluluk duygusu kişilerde özerk dünyayı ortaya çıkarır ve bireysel kaynaklıdır. Utanç duygusu ise başkalarının eylemleri veya hayali varlığına bağlı olarak ortaya çıkmaktadır. Utanç ve suçluluk; hem sahip oldukları kültürlerden, evrimsel ve nörobilişsel yapılardan dolayı bilişsel psikoloji içerisinde incelenmesi oldukça önemlidir. Toplum tarafından belirlenen kurallara uyarken düşülen hataların karşılığı olan duygularında, sosyal çevrenin bilişle olan etkileşimi olarak bir sonuç ortaya çıkarmaktadır. Hem temel duygularımızda hem de birbirinden farklı özellikler bulunan utanç ve suçlulukta, nöral uzantıların anlaşılmasında ve diğer bilişsel yapıların ne şekilde etkilendiklerini test ederek psikolojik olarak ölçülebilmektedir. Duyguların psikolojik olarak incelenmesinin çoğu alana yardımcı olacağı düşünülmektedir. Bununla birlikte, mevcut çalışmalar incelendiğinde bu duygular bilişsel psikoloji açısından açıklanması yetersiz kalabilmektedir. Utanç ve suçluluğun bilişsel psikoloji açısından önemine bakıldığında ele alınan bu çalışma da öncelikle söz konusu duyguları tanımadır. Duyguların sahip oldukları özelliklerden, birbirlerinden nasıl farklılaştıkları önemli etkendir. (Deniz, 2006).
Psikolog Şükran Çankır